SeYYaH FoRuM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Kendini arayanların paylaşım adresi
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Allah kainatı yaratmadan önce ne yapıyordu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Seyyah
Admin
Seyyah


Mesaj Sayısı : 67
Kayıt tarihi : 05/04/08

Allah kainatı yaratmadan önce ne yapıyordu Empty
MesajKonu: Allah kainatı yaratmadan önce ne yapıyordu   Allah kainatı yaratmadan önce ne yapıyordu Icon_minitimePtsi Nis. 07, 2008 2:28 am


Allah, kainatı yaratmadan önce ne yapıyordu?




Bu sorunun temelinde "zaman" ve "ezel" kavramlarının yanlış
değerlendirilmesi yatmaktadır. İnsan zaman ve mekân içerisinde yaşadığı
için her hâdise ve hakikati zaman ölçüsüne göre değerlendirmekte ve
ezel kavramını da zaman içinde düşünmekle yanlış bir kıyas yapmaktadır.
İşte yukarıdaki soru böyle bir yanlış kıyasın mahsulüdür.

"Zaman", mahlûkatın yaratılması ile başlayan ve içerisinde "olaylar
zincirinin birbirini takip etmesi", "mahlûkatın birbiri ardınca akıp
gitmesi" gibi hadiselerin cereyan ettiği mücerred bir kavramdır. Bütün
mahluklar, bu zaman nehrinin içerisinde daima hareket, seyr ve akıp
gitmektedirler. Mevcudatın yaratılması, değişimi, yaşlanması ve ölümü
hep bu nehir içerisinde cereyan eder.

"Geçmiş, şu an ve gelecek" olmak üzere üçe ayrılan zaman, bir nisbî
yani göreceli bir ifadedir. Yaşadığımız an, bir an öncesine göre
gelecek idi, bir an sonrasında ise geçmiş olarak isimlendirilecektir.
Bu ve benzeri bütün nisbetler ve izafetler mahlûkata göredir. Yâni,
"asır, sene, gün, dün, bugün, yarın..." ancak mahlûkat için söz
konusudur.

Ezel'e gelince, ezel zaman itibariyle bir sonsuzluk demek değildir.

Ezelde "geçmiş, şu an, gelecek, mekân ve mahlûk" yoktur. Zihin ezel
hakkında bir zaman silsilesi tasavvur edemez. Zaman "devir, asır, yıl,
ay, gün, saat, saniye, an..." gibi birimlere taksim edildiği halde,
ezel için böyle bir taksimat yapılamaz. Ezel için bir başlangıç noktası
da tasavvur edilemez.
Ezel, mutlak varlığın ancak mekân ve zamandan münezzeh olan Allah’a
mahsus olmasından ibarettir. Bu gerçeği, Peygamber Efendimiz (asm.)
"Allah vardı; beraberinde başka birşey yoktu."(1) hadîsi ile beyan
buyurmuştur.

O halde Cenâb-ı Hakk'ın ezelî olması demek, O'nun kıdemi demektir.
Yâni, “yegâne bir, tek bir" olan O Vâcib-ül Vücud'un “evveliyetine bir
başlangıç olmadığı” manasınadır.

Cenab-ı Hakk’ın ezeliyeti, devam ve bekası hâdiselerin zaman içerisinde
akışı şeklinde düşünülemez.. O’nun kıdem ve bekâsı hakkında zaman,
boyut, silsile, geçmiş zaman, şu an ve gelecek söz konusu değildir.
Öyleyse, zaman kavramı maziye doğru hayâlen ne kadar uzatılırsa
uzatılsın Cenâb-ı Allah'ın ezeliyeti ile mukayese edilemez. Zamanın
başlangıcından geriye doğru hayâlen gitsek ve şu kâinat gibi
milyarlarca kâinat daha yaratıldığını düşünsek bu hayâli ve vehmî zaman
yine Cenâb-ı Hakk'ın ezeliyeti ile beraber olamaz ve O'nunla kıyasa
girmez. Zira, böyle bir mukayese, Kadîm'i (evveli olmayanı) hâdis
(sonradan yaratılan) ile, mahlûku Hâlık ile, sonu olanı, sonsuzla
mukayese etmek demektir.

Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi; Cenâb-ı Hak Kadîm'dir, ezelîdir;
zaman ise mevcudatın yaratılması ile başlamıştır. Mevcudat yaratılmadan
önce zaman yok idi ki, Allah hakkında böyle bir soru sorulabilsin.

Bu soru ancak şöyle sorulabilir:
"Ezelde Allah vardı. O'nunla beraber hiçbir şey yoktu. O halde ezelde Allah ne yapıyordu?"

Bu soruya cevap vermeden önce şunu ifade edelim ki, ezelde bir şey
yapmak Cenâb-ı Hakk'a -hâşâ- vâcib olmadığı gibi, birşey yapmamak da
O'nun için bir noksanlık değildir. Zira O, mahlûkatı yaratmasa da
sonsuz kemâldedir. Yâni, mevcudatı yaratmakla kemâlinde bir artış,
yaratmamakla da bir noksanlık olmaz.

Bu kısa açıklamadan sonra, söz konusu soruyu iki maddede cevaplandıralım:

1) Cenâb-ı Hak ezelde, kendi Zâtını, ulûhiyyetine mahsus izzet ve
azametini, cemâl ve kemâlini bizzat müşahede ediyordu. Kudsî Zâtını
ulûhiyetinin şanına uygun bir surette hamd, tenzih ve takdis ediyordu.

Allah’ın zâtını kemâli ile bilmek ancak O'na mahsus olduğu gibi,
kendisini kemâliyle takdis ve tahmid etmek de yine O'na mahsustur.

Marifetullah'ta en ileri mertebede olan Peygamber Efendimiz (asm.)
mi'râc mucizesi ile Allahü Azîmüşşân'ı bizzat gördüğü halde O’nu
hakkıyla bilmek ve lâyıkıyla takdis ve tahmid etmekteki aczini şöyle
itiraf etmiştir:

"Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben seni lâyıkı vechi ile bilemedim. Sana hakkıyla şükredemedim. … "(2)

Diğer bir hâdis-i şeriflerinde ise "Sen kendini sena ettiğin gibisin." buyurmuştur.(3)

2) Cenâb-ı Hak mukaddes varlığına, kudsî sıfatlarına ve esmâ-i
İlâhiyesine tecelligâh olacak eşyanın hakikatlarını, mahiyetlerini,
plân ve programlarını, manevî miktar ve suretlerini ezelde dâire-i
ilminde takdir ve müşahade etmekteydi. (*)

O Zât-ı Zülcelâl, lütuf ve keremi ile dâire-i ilmindeki bu mahiyetlere
harici vücud giydirmeyi irâde buyurdu. Ve "kün" emrini verip mevcudatı
halk etti. Bu halk ve icad mahlûkat için bir ihsan, lütuf ve ikram idi.
Yoksa, mahlûkatı yaratmakla O Zât-ı Akdesin kemâlinde bir artış
olmamaştı.

Şu hususu önemle belirtelim ki, Cenâb-ı Allah'ın gerek kendi zâtını
müşahede etmesi, gerekse ilmindeki eşyanın mahiyetlerini takdir ve
tanzim etmesi zaman içinde değildir. Yâni bunlar bir zaman silsilesi
içerisinde düşünülemez. Ezeldeki bu müşahede, bu takdir ve tanzimi
insan aklı idrak edemez. Bunun hakikatine ne bir melek-i mukarrebin, ne
bir nebiyy-i mürselin idrâk ve marifeti kavuşabilir. Bu hakikat, ancak
Allah’ın malûmdur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://seyyah.yetkinforum.com
 
Allah kainatı yaratmadan önce ne yapıyordu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SeYYaH FoRuM :: Dini Konular-
Buraya geçin: